Okul öncesi dönemdeki çocuklar izledikleri, duydukları, gördükleri her şeyden olumlu veya olumsuz etkilenirler. Gerçek ve hayali ayırt edemediklerinden dolayı televizyonda izledikleri çizgi film kahramanlarını gerçekmiş gibi algılayıp onların yaptıkları hareketlerin aynısını yapmaya çalışıp, onlar gibi davranma eğiliminde bulunurlar. Buna göre okula gitmeyen yada okul öncesi çocuklar izledikleri çizgi film karakterleri gibi davranıp onların tavır ve davranış, eylem ve sözlerini rol model olarak taklit eder. Örümcek adam ile özdeşleşen bir çocuk duvarlara tırmanabileceğine, Süpermen ile özdeşleşen bir çocuk uçabileceğine inanır ve bu davranışlarını eylemlere dönüştürebilir.
1980’li yıllarda hayatımızdaki çizgi filmleri düşünecek olursak çoğumuzun aklına önce filmin başrol karakteri, sonra filmin adı gelir. Animasyon filmlerindeki ana karakter ve yan karakterlerin yaratılmasında çocukların ilgisi, zihinsel ve duygusal gelişimleri, yaş özellikleri, gelişimleri göz önüne alınmalıdır.
Animasyon senaristi, senaryoyu yazmadan önce bazı soruları sormalıdır; Hangi yaştaki çocuk nelerden hoşlanır, nelerden hoşlanmaz? İlgisini neler çeker? Duygusal olarak kaygıları,korkuları,hayalleri,hedefleri nelerdir? Bu soruların cevapları için iyi bir araştırma yapmalı, çocuklara zarar vermeyecek, çocukların gelişimine katkı sağlayacak şekilde çalışmalarını düzenlemelidir.
Pinokyo karakteriyle yalan söyleyen insanın burnunun uzadığını ve insana verdiği olumsuz etkileri görürken, burnumuzun uzayacağı korkusuyla belki de yalan söylemekten vazgeçtik. Şeker kız “Candy” karakteriyle, sıcak bir aileyi ve aile kurma önemini ve belki de ilk platonik aşklarımızı yaşadık. Kırmızı başlıklı kızla tanımadığımız birine inanmamamız gerektiğini, tek başımıza evden uzaklaşmamayı öğrendik. Bize özgü karakterlerden Keloğlan ise saflığı ve sevimli kel kafası ile birçok olayın üstesinden gelir. İyi niyetliliği, çevik zekası, temiz kalpliliği ve dürüstlüğü ile hükümdarları bile alt edebildiğini gördük.